Kuruluşundan bu yana nükleer silah çalışmalarını gizli yürüten ve buna yönelik sorualra cevap vermeyen İsrail’in nükleer silahlara sahip olup olmadığı sorusunu yeniden gündemde. Yıllardır pek çok ülke tarafından dile getirilen ve araştırılması istenen konunun her defasında üstü örtülüyor. Geçmişe ve yakın tarihe bakıldığında aslında İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu gün gibi ortada. Bundan dolayı konu, uluslararası kamuoyunda ‘Bilinen sır’ olarak adlandırılıyor. En son Tel Aviv yönetiminin Miras Bakanı Amihai Eliyahu, Gazze’ye nükleer bomba atılmasının da olasılıklardan biri olduğunu söylemesiyle bu silahlar tekrar gündeme geldi.
1960’lı yıllardan bu yana İsrail yetkilileri zaman zaman nükleer silahlarla ilgili dikkat çeken ve itiraf niteliğinde açıklamalarda bulundu. 1960’da dönemin İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, 24 megawatt gücünde bir reaktör inşa ettiklerini, ancak bunun barışçıl amaçlarla kullanılacağını açıkladı. 12 Aralık 1968’de ise dönemin başbakanı İzak Rabin, “İsrail bölgede nükleer silahları uygulamaya koyan ilk ülke olmayacaktır.” ifadeleriyle nükleer çalışmaları itiraf etmiş oldu. Daha önce İsrail’in eski Başbakanı Ehud Olmert bir röportajında İsrail’i ABD, Fransa ve Rusya’nın da içinde yer aldığı nükleer kategorisinde olduğunu söylemişti.
Peki İsrail’in nükleer çalışmaları ne zaman başladı? Şu an ne durumda? Bu soruların yanıtını almak için İsrail’in kurulduğu yıllara gitmek gerekiyor. İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion 1952’de, İsrail Atom Enerjisi Komisyonu’nu kurdu. Gurion, daha sonra Fransa ile anlaşarak bir kaç yıl içinde Necef Çölü’nde gizlice Dimona nükleer reaktörünü inşa etti. 1960’da kuruluşundan 12 yıl sonra ABD istihbaratı, nükleer silaha sahip olmasının İsrail’e açıkça daha büyük ölçüde güvenlik, kendine güven ve daha sağlam bir duruş sağlayacağını değerlendirdi. Buna rağmen dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy,
İsrail’i bomba yapmaktan vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
Bunun üzerine program hızlandırıldı. 1974’e gelindiğinde ABD istihbaratı, İsrail’in az sayıda nükleer silaha sahip olduğuna inanıyordu. İsrail’in nükleer silah faaliyetiyle ilgili en çarpıcı ifşa 5 Ekim 1986 yılında Sunday Times tarafından yayınlandı. Dimona Nükleer Santrali’nde 8 yıl çalışan Mordehay Vanunu, santralin 60 fotoğrafını ve diğer belgeleri gazete ile paylaştı. Dimona’nın bir bomba fabrikası olduğunu söyledi. Açıklamalarıyla İsrail’in nükleer programını ifşa eden Vanunu, MOSSAD tarafından kaçırılarak 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Vanunu’ya göre reaktörde 100-200 arasında bomba yapacak kadar plütonyum üretilmişti.
İsrail, nükleer materyallere ulaşmak için 1957 yılında Lehem isimli istihbarat örgütünü kurdu. Örgüt İsrail’in nükleer çalışmaları adına 2 kaçakçılık olayı gerçekleştirdi. Bunlardan birincisi 1984 yılında o dönemde nükleer bombaları patlatmak için kullanılan ateşleyicileri (krytronlar) ABD’den İsrail’e kaçırma operasyonuydu. Bu operasyonun ABD ayağını Arnon Milchan isimli Hollywood’da film yapımcılığı yapan MOSSAD ajanı yönetti. Alınan krytronlar İsrail’e posta ile gönderildi. Mossad ajanı Arnon Milchan’ın gönderimi yaptığı Heli Trading’in İsrail’deki çalışanı, yani ABD’den nükleer bomba ateşleyici kaçakçılığının İsrail ayağını yürüten isim ise bugünkü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ydu. Milchan, Netanyahu’ya sistematik olarak 210 bin dolar değerinde pahalı hediyeler vermiş, bu olay Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davalarına da girmişti. ABD’den kaçırılan krytonlarla ilgili MOSSAD ajanı Arnon Milchan hiçbir ceza almadı. Bunda Şimon Perez’in ABD başkanı ile olan görüşmelerinin etkisi olduğu düşünülüyor.
Lehem’in ikinci hırsızlık operasyonu ise nükleer yakıt çubuğu imalatı yapan Numec şirketi üzerinden gerçekleşti. 1965 yılında ABD hükümeti şirketten 90 kg zenginleştirilmiş yakıtın İsrail’e gönderildiğini, bu yakıtın birkaç tane atom bombasına yeteceğini belirlemişti. 1965’te ABD hükümeti şirket başkanı Dr. Zalman Shapiro’yu 90 kg zenginleştirilmiş uranyumu “kaybetmekle” suçladı. Shapiro, daha önce Amerika Siyonist Örgütü’nün Pittsburgh başkanıydı.
İsrail’in Ortadoğu’da nükleer cephaneliğe sahip tek ülke olduğuna inanılıyor. İsrail’in olası bir saldırıya maruz kalması durumunda nükleer füzelerini fırlatabileceği farklı platformlar bulunuyor. Fransa ile ortak geliştirilen Jericho II balistik füzesinin 2800-5000 kilometre menzili bulunuyor. 2008 yılında geliştirilen Jericho III kıtalararası füzesi ise bu menzili 11 bin 500 kilometreye çıkarıyor. Füzenin savaş başlığı taşıma kapasitesi ise 1 ila 1,3 ton arasında. Bunun yanında İsrail Hava Kuvvetleri’nde uzun menzilli stratejik bombardıman uçağı bulunmamasına rağmen, envanterindeki F-15 ve F-16 savaş uçaklarının nükleer uçak bombası taşıyabileceği biliniyor. Bunların yanısıra İsrail donanmasında bulunan Alman yapımı Dolphin sınıfı denizaltıların da nükleer savaş başlığı taşıyabilecek Popeye Turbo füze fırlatma sistemine sahip olduğu biliniyor.
İsrail’in envanterindeki nükleer bomba sayısıyla ilgili de çeşitli rakamlar bulunuyor. 2008 yılında eski ABD Başkanı Jimmy Carter, İsrail’in 150’den fazla nükleer silaha sahip olduğunu söyledi. Colin Powell ise bu rakamı 200 olarak telaffuz etti. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), İsrail’in 80 adet nükleer savaş başlığına sahip olduğunu ileri sürüyor. “Nükleer Silahları Önleme Antlaşması” uzmanlarından Robert S. Norris ve Hans M. Kristensen tarafından ele geçirilen bir belge, İsrail’in 115 nükleer başlıklı silah üretebilecek malzemeye sahip olduğunu gösteriyor. Tam sayı bugüne kadar resmi olarak hiç açıklanmasa da İsrail’in 2023’e kadar nükleer savaş başlığı sayısını en az 300’e çıkartmış olduğu tahmin ediliyor.